Tüketimi durdur üretime başla ! gibi iddialı bir cümleyle başlamamın sebebi ve detayları var tabi ki.
Herhangi bir alanda ya da konuda ‘üretme’nin ve haliyle üreten olmanın -kıymeti yeterince bilinmese de- aslında her babayiğitin cesaret edip de kalkışabileceği bir şey olmadığı herkesin malumudur. Üretimin; tüketicileri, uzaktan bakınca ürküten, ‘üretilenler’ karşısında şaşkın bırakan bir yanı vardır çoğu zaman. Mevzu bahis tüketim olunca aklınıza sadece alışveriş yapmak,yemek yemek; üretim denildiğinde aklınıza sadece fabrika kurmak gelmesin.
Sosyal medyadaki içeriklere bakmak, bir video izlemek, bir eşyayı arızalanıncaya kadar kullanmak, yemek yemek, iş hayatınızda sunulan imkanları kullanmak vb. tüketimken, bir yazı kaleme almak, bir insanla bilgi paylaşımında bulunmak, toplumda birilerine fayda sağlamak, içerikler ortaya çıkarmak, yenilikçi fikirler sunmak, küçük bir aleti kendi imkanınla icat etmek, bozuk bir mobilyayı onarmak, bu bağlamlarda yeni insanlarla tanışmak gibi hamleler de üretime katkı sağlayan hareketlerdir. ( ya da TeknoTower‘ı kurmak 🙂 )
“Üretmek çok iyidir de tüketmek pis-kaka mı? Tabi ki hayır. İkisi ayrılmaz bir bütündür. Çünkü tüketmeden üretmek mümkün değildir. Fakat insan, belli oranda üretici ve belli oranda tüketicidir. Asıl konu bunların oranları ve denge durumlarıdır. Bizim dengelerimiz tüketim tarafında çok ağır bastığı için Tüketimi durdur , Üretime başla diyoruz.
Tüketim Çılgınlığı
“Tüketim çılgınlığı!” Bu sözü duymayanımız yoktur değil mi? Hatta artık klişeleşti. Bazı pazarlama birimleri, çok matah bir şeymiş gibi bağıra bağıra tüketim çılgınlığına davet etse de, bazı haber programları ayıplarcasına dert yanarak haber yapsa da ortada ‘çılgınlık‘ derecesinde bir durum var. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz değil mi? AVM’lerden sosyal medyasına kadar her ürün ve hizmetin çılgınca tüketildiğine dair hepimizin söyleyeceği çok sözü vardır. Fakat hangimiz ne kadar üretiyoruz? Üretim/Tüketim oranlarımız ne kadar dengede?
Her ne kadar yazı başlığı Tüketimi durdur ! Üretime başla ! olsa da dikkat çekilmek istenen nokta; tüketimi eleştirmeyi bırak ve eleştiri yapmaya harcadığın zamanda bile üretime odaklan… Odaklan ki yukarıda bahsettiğim dengeyi sağlayabilesin.
” Tüketimi Durdur Üretime Başla “yı nasıl başaracağım? İşte, bir örnek↓
İnsanın tüketim alışkanlıkları ve üretime katkısı/etkisi ile ilgili, kendi coğrafyasında şimdilerde adı iyice duyulmuş, başarılı bir gencin kaleme aldığı ders dolu değişim-dönüşüm anısını sizlerle paylaşıyorum :
Düşüş…
Bir yıl sert tecrübelerle karşılaşmış bir kurucu olarak, şirketimi kaybettim.
Sonra küçük bir startup’ta pazarlama yöneticisinin yardımcısı olarak işe başladım. Fakat 6 ay sonra işsizdim.
Kimse benimle çalışmak istemiyordu. Elimde kalan son birikimlerimle California genelinde görüşmelere giderek
Hail Mary pass bile denedim (Amerikan futbolunda ‘ya tutarsa’ diye topu sahanın bir ucundan diğer ucuna fırlatmak). İşverenler ve patronlar tarafından sayısız red cevabı aldıktan 3 ay sonra, kırılmış ve tükenmiştim.
Pes etmek ile devam etmek arasındaki ince çizgi…
Babamın küçük dairesine taşındım. Öylesine küçüktü ki, hiçbir boşluk kalmayacak şekilde aynı odada uyumak zorunda kalıyorduk. Babam yerde yatıyordu. Ben de bir şişme yatak üzerinde uyuyordum.
Hal böyleyken, başarısızlık, beni mental olarak çok fazla yormuştu. Zaman geçirmek ve biraz para kazanmak için, düşük ücretli bir içerik yazarlığı işine girdim.
Denemeler…
Kendi gelişimime odaklanmak için birçok arkadaşımla ilişkimi durdurdum ve kendimi dünyadan izole ettim, soyutladım.
Böyle geçen bu evrede, iş dünyası, psikoloji ve pazarlama ile ilgili 120 kadar kitap okudum. Bu kadar okumadan sonra durduğumda, bir şey fark ettim:
Hayatım değişmemişti.
Daha akıllı daha üretken ve kabiliyetli hissetmeme rağmen aynı yerdeydim. Hiç bir şey değişmemişti.
Çok daha iyi bir iş bulmak, daha fazla para kazanmak ya da başkaları için faydalı bir şeyler üretmek adına harekete geçmemiştim.
Eksiklik nerede?
Tam bu noktada ‘yapan,üreten’ (doer) olmanın gücünü anlamaya başlamıştım. Gelecek 2 yıl boyunca aksiyon almak (harekete geçmek) için hayatımı optimize edecektim.
Bu, tüketim faaliyetlerimi, ‘üretim’ ile değiştirmemle başladı: Yani kendime şunu söyledim :
Tüketimi durdur üretime başla
- Okumaktan ziyade yazmak.
- Youtube‘da gezinmek yerine video çekmek
- Facebook’ta zaman öldürmek yerine yeni insanlarla tanışmak.
Daha fazlasını üretmek için programımı iyileştirmek zorunda kaldım.
- Spor salonuna gidip gelmek yerine evde egzersiz yapmak.
- Duraklara yürümek yerine koşmak.
- Toplantıların %99’una ‘hayır’ demek.
Peki Ne oldu?
Ertesi yıl, 100’ün üzerinde kitap okumak yerine, 130 blog yazısı ve 1 kitap yazdım.
YouTube videoları seyretmek yerine, takip eden 2 yılda 300’den fazla video çektim.
Egzersizler için spor salonlarına sırtımı yaslamak yerine, sahip olduklarımla kendim çalıştım. Şimdi, triatlonlarda ve engelli parkur yarışlarında yarışıyorum.
Yapan, üreten (doer) olmak için tüm tüketim alışkanlıklarımı, ‘üretim, kreasyon’ ile değiştirmek zorunda kaldım. Bunun anlamı, televizyonumdan ve video oyunlarımdan, konsolumdan, süslü akşam yemeklerinden ve party ortamlarından kaçınmak demekti.
İlk başta, zordu. Bırakmayı düşünürsünüz. Dizüstü bilgisayarınızın başına oturup yarım saat boyunca sadece 1 cümleyi yazmayı denersiniz. Hayal kırıklığı ve lanet birkaç kelimeden başka bir şey çıkmaz.
İlerlemeyi devam ettirmelisiniz çünkü gittikçe inanın her şey daha iyi olmaya başlayacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, üretken bir zihin yapısına adapte oluyorsunuz. Fikirler kafanızın içindeki kıvılcımlarla başlar. Sadece biraz zaman sonra, ürettikçe fikir makinesi haline geliyorsunuz. Geceleri uykuya dalabilmenin tek yolu fikirlerinizi not etmek oluyor. 🙂
Tüm bu fikirleri açığa çıkarmak için ve tekrar gerçekleştirmeye başlamak için sabırsızlanıyorsunuz. Uyandığınızda yeni bir enerji patlaması yaşıyorsunuz çünkü dünyaya kendinizden bir parça katacaksınız.
Sabahtan akşama kadar neredeyse hiç ara vermeden koşturuyorsunuz. Bilgisayarın başına oturup 1 saat içinde bin kelimelik bir blog yazısı ya da farklı bir içerik patlatabiliyorsun. Her saat ve her dakika fırsatları görmeye başlıyorsun.
Çağırdığın taksi gelene kadar 10 dakika içerisinde, gelen 200 bildirime göz atabiliyorsun. Öğle yemeği arasında bloguna düşen yorumlara cevap yazabiliyorsun.
İnsanlar sizi yapan, üreten, yapıcı (doer) olarak tanımaya başlıyor. Cesaret ve koşturmanı görüyorlar.
Bu doğru. Çünkü öz güvenle bir duruma müdahil olabilir ya da değer yaratacak işler yapabilirsin.
Tüketime karşı duyduğun ilgiyi üretime çevirdin. Yeterince fazla yaptığın tüketimi, üretimle dengelemek için üretimini artırdın.
Tam anlamıyla bir üreticisin. Hayatta hiçbir şey seni durduramaz.
Muhtemelen gayet yüzeysel anlatılan bu hikayede, sabretmesi cidden zor olan yüzlerce zorluk ve tadına doyum olmayan yüzlerce tatmin hikayecikleri de vardır. Ama maksat, ana vurgunun anlaşılması. Yani tüketimi durdur üretime başla ifadesinin asıl yüzü…
Bu konuyla ilgili herkesin edeceği 2-3 kelam vardır. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin ve gelin birlikte kendimizi sorgulayalım. Yorum bölümünde beyin fırtınasına davetlisiniz:
consume or produce…
that’s the whole point 🙂
Lokma sayarcasına okuduğu kitapları saymasında günün birinde yazmaya başlayacağı belliymiş 🙂 Sorulması gereken belki de şu:
Dibi boylayıp tüketemez hale gelmeden 120 kitabı okumak,yüzlerce videolar izlemek veya yüzlerce video,kitap olmadan yazmaya başlamak mümkün değil miydi ve veya mümkün müydü?
Gerçekten harika sorgulamalar… Tekrar ve derinlemesine düşünmeye iten sorular…
Zihninize, klavyenize, tecrübenize ve yüreğinize sağlık…
Not: Hikayenin baş kahramanı, “Kitap okuma ve gelişim telaşına/derdine” düştüğünde sizin de dediğiniz gibi lokma sayarcasına okuduysa, samimiyetinden bahsetmek pek mümkün olmaz.
Fakat, hiç bir değişim olmadığını kabullenmek istememe halinde, bu dert ve iç sıkıntıları eşliğinde yaptıklarını tek tek sorgulamış ve bunun farkına varmış olma ihtimali yüksek.
Not2: Yeterince ve kaliteli şekilde tüketememiş kişilerin ürettikleri de gözlerimiz önünde(hatta gözlerimizi kanatabiliyor).
Asıl hararetli konu, sürekli ve kaliteli tüketmesine rağmen hala harekete geçmeyen ve üretmeyen, dolayısıyla; güzel tüketememiş kişilerin ürünlerine maruz kalmaya devam eden ve tabiri caizse üretimlerini esirgeyen HAREKETSİZLER ordusu!